BAŞARI KORKUSU: BAŞARI NE ZAMAN
ÜRKÜTÜCÜ HALE GELiR?
1 960’lı yıllarda Michigan Üniversitesi’nde doktora öğrenimi görmekte olan Matina
Souretis Horner yaptığıbir araştırmada ilginç bir sonuca ulaştı: Kız öğrenciler okulda
başarılı olmaktan korkuyordu. Yanlış duymadınız, başarısızlıktan değil başarılı
olmaktan korkuyordu!- Peki başarıyı ürkütücü kılan neydi? Bu yazıda genel hatlarıyla bu
soruyu incelemeye çalışacağız. Horner, “Psikolojiye Giriş” dersini alan üniversite
öğrencileriyle yürüttüğü çalışmada katılımcılardan şu iki cümleyi tamamlayacak şekilde
hikayeler yazmasını istedi: “İlk dönemin final sınavlarından sonra Anne kendisini sınıf
birincisi olarak buldu.” “İlk dönemin final sınavlarından sonra John kendisini sınıf birincisi
olarak buldu.” 88 erkek öğrencinin John, 90 kız öğrencinin Anne ile ilgili hikâye yazması
gerekiyordu. Yazılan hikayeler analiz edildiğinde ortaya çıkan tablo şaşırtıcıydı: Kadın
öğrencilerin yaklaşık %65’i, erkek öğrencilerinse yaklaşık %10’u başarıyla ilgili
çatışmalarını dile getiren hikayeler yazmıştı. Arada oldukça ciddi bir fark vardı ve bu
fark dikkatleri başarıyla ilgili beklenti ve imgelemlerdeki cinsiyet farklılıklarına çekiyordu.
Horner’a göre erkekler birbiriyle rekabet etmekten çekinmezken kadınlar rekabete
dayalı başarılardan korkuyordu ve bunun üç nedeni vardı: Birincisi, sosyal olarak
reddedilme ya da arkadaşlarını kaybetme korkusu. Kız öğrenciler başarılı olurlarsa ilişki
ağlarının tehlikeye düşmesinden ve yalnız kalmaktan korkuyordu. Başka bir deyişle
başarıları sebebiyle sınıf içinde hocaları tarafından ayrı tutulurya da övülürlerse
arkadaşları tarafından kabul görmeyeceklerinden ya da sevilmeyeceklerinden endişe
ediyorlardı. Örneğin hikayelerinde şöyle cümleler dikkat çekiyordu: “Herkes onu kıskanır
ve ondan nefret eder.” “Anne’in hiçbir zaman erkek arkadaşı olmaz.” “Sınıf arkadaşları
onu fiziksel olarak hırpalar.” İkincisi, başarının tetiklediği içsel korkular ve negatif
duyuşlarla ilgiliydi. Bu duygular suçluluk, mutsuzluk gibi duygular olabilirdi. Aynı
zamanda kadınsılıktan uzak ya da anormal hissetmek gibi korkular da meydana
gelebilirdi. Örneğin, başkalarının başarısının önüne geçmiş olduğu için suçlu
hissedebilir ya da diğerlerinden farklı olduğu için kendini garip hissedebilirdi. Üçüncüsü,
tuhaf ya da abartılmış düşmanca tepkiler ya da inkarla ilgilidir. Bu tür tepkilerin baş
gösterdiği hikayelerde Anne’in başarısı yok sayılıyor ya da o başarıyı imha edecek
koşullar yaratılıyordu. Örneğin “Anne’in birinci olması yalnızca bir şanstan ibaretti çünkü
tıp fakültesine devam etmek istemiyordu.” “Anne suçlu hisseder… Sinir krizi geçirir ve
tıp fakültesini bırakır. Başarılı, genç bir doktorla evlenir.” Horner’a göre yukarıda bahsi
geçen korkular, kadınların başarı arayışlarının önüne geçen, potansiyellerini açığa
çıkarmalarını sabote eden ve varolan becerilerini geliştirmelerini engelleyen nevrotik bir
tablo ortaya çıkarıyordu. Ancak söz konusu korkular, doğuştan gelmiyordu; kadınlara
sosyalleşme sürecinde toplum tarafından öğretilen bir şeydi ve hayatın başka
alanlarında da kendini gösteriyordu.
Örneğin kadınlar, erken çocukluk yıllarından itibaren belli meslek dallarında başarılı
olmaktan kaçınmaya eğilimli oluyordu çünkü bu meslekler kadınsı sosyal normlarla
uyumlu değildi ya da agresif bir tonda rekabetçilik gerektiriyordu. 1973’te Adeline Levine
ve Janice Crumrine, “Sosyolojiye Giriş” dersinde John ve Anneörneklerini kullanarak
yeni bir çalışma yaptı. Bu çalışmada -öncekinden farklı olarak- katılımcıların hepsi her
iki cins için de hikâye yazdı. Yani her iki grup da hem John hem de Anneüzerine hikâye
kaleme aldı. Yazılan hikayeler analiz edildiğinde önceki araştırma sonuçlarını
destekleyen bir tablo ortaya çıktı. Kadınların başarı korkusu bu yeni çalışma grubunda
da varlığını sürdürüyordu ve kadınlar Anne hakkında yazdıkları hikayelerde John
hakkında yazdıklarına nazaran daha negatif ve karamsar kurgular üretmişlerdi.
Erkeklerse Anne ile ilgili hikayelerinde daha yadsımacıydı. Aradan geçen zamana
karşın bu çalışmanın benzer sonuçlar vermesi toplumsal yapının aynı anlamları yeniden
üretmesiyle ilgilidir. Aynı zamanda en temel sosyal güdülerden biri olan aidiyet ihtiyacı
ile ilişkilidir. Daha önce bahsedildiği gibi başarının getireceği olumsuz çıktılar arasında
dışlanma ya da arkadaşlarının sevgisini kaybetme vardır. Oysa kişinin bir parçası
olduğunu hissettiği anlamlı ilişkiler ağı içinde olmaya ihtiyacı vardır. Bir okula ya da işe
ilk başladığınız günleri düşünün. Hiç kimseyi tanımıyorsanız yapacağınız ilk şeylerden
biri oradaki insanlarla tanışmak olur. Arkadaşlar bulma, size benzer insanlarla bir grup
oluşturma, birlikte keyif veren faaliyetler içinde olma… Hayatınızda size kendinizi daha
az yalnız hissettiren ve sizi destekleyen insanların olması daha rahat hissetmenize
sebep olmaz mı? Yapılan birçok araştırma farklı ilgi alanları nedeniyle bir araya gelip
anlamlı gruplar oluşturan öğrencilerin daha mutlu olduğunu keşfetti. Çünkü çoğu
insanın bir grup içinde olmaya, bir grup tarafından kabul edildiğini hissetmeye ve güçlü,
istikrarlı ve süreklilik arz eden ilişkiler kurmaya ihtiyacı vardır. Birçok geçici grupta bile
bir araya gelen kişiler hızla takım bağlılığı geliştirirler. Bu tür sosyal bağlar kişinin
mutluluğunun yanı sıra iyi oluşunu da arttırır. Dolayısıyla bu noktadan yaklaştığı
düşünülen bir tehdit, kişiyi savunma durumuna geçirir. Bilirsiniz kaplumbağalar bir
tehlike durumunda kabuğuna çekilir ve hareket etmeyi bırakır. Ancak tehdit ortadan
kalkarsa ilerlemek üzere yol alır. Başarılı olmak da kimi zaman işte böyle bir etki bırakır.
Kaynaklar Gilligan, C. (2017). Kadının farklı sesi: Psikolojik kuram ve kadının gelişimi
(D. Dinçer,F. Arısan ve M. Elma, Çev.). İstanbul: Pinhan Yayıncılık. Horner, M. S.
(1968). Sex differences in achievement motivation and performance in competitive and
non-competitive situations (Yayımlanmamış Doktora Tezi). University of Michigan,
Michigan. Levine, A. ve Crumrine, J. (1973). Women and fear of succes: A problem in
replication. American Journal of Sociology, 80(4), 964-974. Matina Souretis Horner
(2018, 29 Aralık). Erişim adresi: http://www. feministvoices.com/matina-souretis-horner/
Tresemer, D. W. (1977). Fear of succe
Dr. Duygu DİNÇER İbn Haldun Üniversitesi