EPİSTEMİK GÜVEN

Epistemik güven kavramı Türkçe eğitim ve psikoloji yazınında henüz dikkatleri üzerine çeken, spot ışık altında incelenen kavramlardan biri olmasa da dünyanın önde gelen ülkelerinde psikologların, eğitimcilerin ve araştırmacıların gündeminde yer tutmaya başlayan sıcak konulardan biridir. Örneğin, Psychology Today’de 15 Nisan 2019 tarihinde yayımlanan “Beyond attachment theory: A useful stepping-stone has become a dead weight” başlıklı taze bir yazıda bu konunun ele alındığı görülmektedir. Bahsi geçen yazıda çocukların, bilgi verenlerin güvenilirliği hakkında bulunduğu yargılarla ilgili olarak ele alınan epistemik güven kavramı, Türkiye’deki eğitim ve psikoloji araştırmacılarının ve aynı zamanda eğitim sisteminde aktif rol alan uzmanların (eğitimcilerin, yöneticilerin, politika yapıcıların) da üzerine eğilmesi gereken önemli pedagojik meselelerden biridir.

Her ebeveyn, çocuğunun doğru bir bilgi kaynağından beslendiğinden başka bir deyişle bilgi edinmek üzere doğru bir bilgi kaynağına güvendiğinden emin olmak ister. Epistemik güven, işte tam bu noktaya temas eder. Fakat hemen belirtmek gerekir ki epistemik güven kavramını ele alırken, çoğumuzun sık sık değindiği Erikson’ın “temel güvene karşı güvensizlik” ya da Bowlby’nin bağlanma kuramındaki “güvenli bağlanma” kavramlarından ayrı bir noktaya işaret etmiş oluruz. Hatırlanacak olursa Erikson’ın psikososyal gelişim kuramındaki gelişimsel güven görevi bebeğin dünyanın ve insanların güvenilir olduğuna ilişkin algılarının yerleşmesine yardımcı olur. Bowlby’nin bağlanma kuramındaki güvenli bağlanma kavramı ise bebek ve ona bakım sunan kişi arasında kurulan sevgi bağının sağlıklı bir şekilde işlemesini merkezine alır. Oysa epistemik güvenden bahsettiğimiz yerde, güvenilir ve geçerli olmayan bilgilerin, güvenilir ve geçerli olan bilgilere karıştığı, çatışma ve rekabete dayalı bir dünyada; bize bilgi veren ve bir şeyler öğreten insanlara gerçekten güvenip güvenemeyeceğimiz sorusuyla ilgileniriz. Bu soru üzerine eğilme nedenimiz esasen gerek çocuk ve genç gerekse yetişkin öğrenenler olarak bilgeliğiyle bize yol gösterecek bilgi vehikmet kaynaklarının varlığına duyduğumuz ihtiyaçtır.

Fakat epistemik güven kavramını, psikoloji ve eğitim alanyazınındaki önceki bilgilerimizin şemsiyesi altında sınırlı kalarak değil, bu bakış açılarının ötesine geçen daha geniş bir perspektifle, yer yer felsefeden de yardım alarak ele almalıyız. Gündelik hayatta çocukların olay, olgu ve konuları, bilişsel gelişimlerinin elverdiği ölçüde ne kadar hızlı kavradığını hepimiz bilir ve bu hızlı öğrenme kabiliyetinden sık sık bahsederiz. Fakat bu konu üzerinde dururken çocukların bilgiyi veren, yani öğretici konumunda olan kişilerin niyeti üzerine bir çıkarımda bulunup bulunmadığı ya da bulunsa bile bunun ne derece önemli olduğu üzerinde pek durmayız. Oysa epistemik güven konusunu gündemimize aldığımızda, öğrenenlerin öğretici konumundaki kişilerin bilgili olup olmadığı ya da dünya ve bilgi verenler üzerine ne tür çıkarımlarda bulunduğu üzerine sorgulamalar yapmaya başlarız. Açık olmak gerekirse, her bilgi verenin güvenilir bir bilgi kaynağı olamayacağını; kasıtlı ya da kasıtsız olarak hatalı, yanlış, güncelliğini yitirmiş ya da bilimsel verilere dayanmayan bilgiler sunma potansiyeli taşıyacağını bilir ve farkında olmadan bu tür insanların yaptığı bilgi transferinin alıcısı olmaktan – içten içe – endişe duyarız. Bu endişeyi yalnızca kendimiz için değil, aynı zamanda yakınlarımız için de taşırız. Bu noktada içinizi rahatlatmak için şunu hemen belirtmeliyim: Çocuklar bilgi veren her kişiyi güvenilir bulmaz.

Onlarında kendilerine has bilgelikleri vardır. Aslında bu, beklenen de bir durumdur çünkü ayrım göstermeksizin her tür bilgiyi doğru kabul etmek biz yetişkinler için de mümkün değildir. Bizimle yetişen; bilişsel, duyuşsal, sosyal ve kültürel olarak bizimle temas eden gelecek kuşakların da bu temasa bağlı olarak her bilgi kaynağını güvenilir bulmaması olağandır. Öte yandan çocukların epistemik güven konusunda isabetli yargılarda bulunması, yani doğru kişileri güvenilir bir bilgi kaynağı olarak görmesi (ya da güvenilir olmayan bilgi vericileri ayırt edebiliyor olması), onların bilgi kaynaklarından gelen bilgileri takip etme kabiliyetine bağlıdır. Başka bir deyişle epistemik güven, bilgi verenlerin sergilediği eylemlerin çocuklar tarafından gözlenmesine ve yine onların güvenilir bir bilgi kaynağının ne tür eylemlerde bulunduğuna dair sezgisel çıkarımda bulunmasına dayanır. Yapılan araştırmalar epistemik güven çıkarımlarının çok küçük yaşlardan itibaren (3-4 yaşlarından itibaren) yapılmaya başlandığını ve sosyokültürel bağlamdan etkilendiğini gösterir. Bu araştırmalarda çocukların epistemik güven çıkarımı yaparken özellikle yalancılık, şiddete eğilimlilik gibi davranışsal ipuçlarından faydalandığı saptanır. Fakat aynı zamanda bu tür çıkarımların, kimin güvenilir bilgi verdiği konusunda yaşanacak aldanmaların önüne geçmede her zaman yeterli olamayacağı da dipnot olarak vurgulanır.

Buraya kadarki kısımda konuyu ağırlıklı olarak çocukların epistemik güveni üzerinden ele almış olsak da yetişkinlerin de epistemik güven konusunda sık sık yanılgıya düştüğünü unutmamak gerekir. Bu anlamda yetişkinlerin epistemik açıdan neden tetikte ve uyanık olmadığının başka bir deyişle güvenilir olmayan kaynakları güvenilir bulma tuzağına düşüyor olmasının sosyokültürel ve psikolojik nedenlerinin de araştırılması önem taşır. Bilindiği üzere yalan haberlere, sosyal medya aldatmacalarına ya da new age safsatalarına kapılma, bu alanlarda bilgi taşıyanlara güvenme konusunda yetişkinler de en az çocuk ve gençler kadar risk altındadır. Bu satırları yazarken elbette iç karartıcı bir tablo çizmek niyetinde değilim. Ama biz yetişkinlere düşen bir sorumluluğu, hatta ödevi bu yazı vesilesiyle hem kendime hem de sizlere yeniden hatırlatmak maksadındayım.

Bilirsiniz, söz uçar yazı kalır; hatırlamak ve kendimize sıkça hatırlatmak istediğimiz şeyleri göreceğimiz yerlere not düşmemiz bellek açısından faydalıdır. Biz de buraya minik bir not düşmüş olalım: Yetişkinlerin de çocuklar kadar bilgi kirliliğine, yanlış bilgi kaynaklarına muhatap olduğumuz bir dünyada, yalnızca kendimiz için değil, parlak zihinlerin yetişmesine aracı olmak için de “epistemik uyanıklık” içinde olmalıyız. Bu nedenle ister kişi ya da otorite ister yazılı ya da görsel kaynak olarak, bilgi vericilerin güvenirliğini sıkı bir şekilde takip edebilme ve spekülatif ya da aldatmaca bilgi sunanları bir dedektör gibi tespit edebilme becerisi edinebilmeliyiz. Hiç değilse, zihnimizin bir köşesinde böyle bir meseleyi dert edinmiş olmalıyız.

Dr. Duygu DİNÇER İbn Haldun Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi

 

Kaynaklar Apter, T. (2019, Nisan). Beyond attachment theory: A useful stepping-stone has become a dead weight. Erişim adresi: https://www.psychologytoday.com/us/blog/domestic-intelligence/201904/beyond-attachment-theory. Eaves, B. S. ve Shafto, P. (2012). Unifying pedagogical reasoning and epistemic trust. Advances in Child Development and Behavior, 43, 295-319. Fonagy, P., Luyten, P., Campbell, C. ve Allison, L. (2014, Aralık). Epistemic trust, psychopathology and the great psychotherapy debate. Erişim adresi: https:// societyforpsychotherapy.org/ epistemic-trust-psychopathology-and-the-great-psychotherapy-debate