DİJİTAL ÇAĞ

Dijital   çağda öğrenme kelimesinin anlamı aklımızın alamayacağı kadar  genişledi. Duruma göre öğrenme: yerinde edinilmiş bilgiyi harekete geçirmek anlamına geldiği gibi, anlamak, tanımak, belleğe kaydetmek, keşfetmek, deneyimi zenginleştirmek, bilgi inşa etme anlamlarını içine almaktadır. Öğrenmelerde içerik, yaklaşım, yöntem ve teknikler hızlı değişip gelişmesine rağmen öğrenme başarıları, ortaya konulan sonuçlar hiçte istendiği gibi değil. Bütün anne babalar çocuklarının başarısızlığından şikayet eder hale geldi. Bu çıkmaz solağın belki de en önemli sebebi doğuştan getirilen merak güdüsünün ve başarma motivasyonunun eğitim sistemi ve aile ilişkileri içerisinde köreltilmesidir. Bu yüzdendir ki bugün pek çok öğrenci okulda kendi potansiyelinin çok altında sonuçlar ortaya koyduğu açıkça görül- mektedir. Bu durumun en iyi göstergesi her yıl yapılan üniversiteye giriş sınavı olan YGS’ sonuçlarıdır. YGS’ de son beş yılın test ortalamaları Türkçe de 17 netle başarı orarı % 42, matematikte 6.5 netle başarı oranı % 16, fen bi- limlerinde 4.9 netle başarı oranı % 12, sosyal bilimlerde 11 netle başarı oranı %27 dir. Toplam 180 sorudan oluşan genel ortalama ise 39.4 netle genel karnemiz deki başarı oranı %21 dir. Yani her yıl sınıfta kalıyoruz.Ortaokul düzeyindeki ulusal sınavların sonuçları da bundan pek farklı olmadığını söyleyebilirim.Öğrenciler kendi kapasitelerine göre düşük olan bu sonuçlarını nasıl yükseltebileceklerini  bilemediklerinden bunu alın yazısı gibi görüyorlar ve kapasitelerini şimdiki başarı düzeyi kadar olduğuna inanma noktasına geliyorlar.

Çalışma alışkanlığının kazanılamamış olması öğrenme ve başarma duygularının bir kez dahi olsa gerçekleştirilememesi öğrencileri öğrenme hazzından uzaklaştığı apaçık ortadadır.

Öğrenme hazzının yaşanılamaması    öğrenciyi  zoraki  öğrenmeye ve ezberciliğe sevk ediyor. Ezbercilik umutsuzluğa Umutsuzlukta tembelliğe sevk ediyor. Umudu olmayanın yarını karanlıktır. Çünkü umut yarın demektir. Umudunu kaybeden birey böylece geleceğini kaybediyor.  Umudunu  ve geleceğini kaybeden öğrenciler bu boş- luğu bağımlılık yapan teknolojiler ve zararlı sosyal içeriklerle dolduruyor.Bu günün dünyası yaşamın gereksinimlerini gidermek için daha fazla hesap yapmaya, daha fazla okur yazar olmaya, beynimizi daha aktif kullanmaya zorluyor. Hızlı değişen teknoloji, bilimsel gelişmeler, okul hayatı ile gerçek hayat arasındaki farkı giderek arttırdığından okul hayatındaki içerikler gerçek hayatla örtüşmek zorundadır. Ya da okuldaki içerikler gerçek hayatın önünde olmak olması hayatı kolaylaştıracaktır. Modern hayatın başarı paradigması, seçici mekanizmaları yalnızca akademik ve profesyonel ölçülere göre kurulmuştur. Bu mekanizmanın esasını sınırsız rekabet oluşturmaktadır. Sınırsız rekabet ve güç ilişkileri toplumsal hayatın genlerine kadar sinmiştir. Bu noktada öğrenme, eğitimin belirleyicisi oluyor.

Her ne olursa olsun öğrenme ve bilgi artık deneyimin önüne geçiyor. Hızlı değişen ve ilerleyen teknolojiye uyum sağlayan, kendini sürekli yenileyebilen, analitik düşünme ve sorgulama yeteneği kazanan, dünya gerçeklerini algılayarak gerekli değişikliklerini içselleştirebilen, hareket kabiliyeti yüksek bireylerin gelir ve yaşam standardına ulaşma olasılığı daha yüksek oluyor.

  1. Dijital Çağın Ninnileri

Bilgi çağı neredeyse bir bağlantı çağı kimliğini aldı. Elimizde teknoloji aleti olmadan yalnızlığın içine düşüveriyoruz. Akşamları ya da tatillerde anne çocuk arasındaki tartışmaların odağında çoğunlukla dijital bağlantılı teknoloji araçları var. Yani teknoloji, internet bağımlısı olmadan yaşantı neredeyse imkansız haline gelmedi mi? Bağımlı olmadan bağlantılı bir yaşam sürdürülebilir ama en önemlisi bağlantısız yaşamaktır. Bağlantısız bir zaman dilimi öğrenciyi özgürleştirir. Bugün okulda, sınıfta, dolmuşta, otobüste, sokakta, evde, yemekte, misafirlikte her birey kendi dışındaki bir nesneye, bir sanal tutturucuya bağlı yaşamıyor mu? Sessiz sedasız yaşıyoruz. İç konuşmalarımız daha çok artmadı mı? Eskisi gibi sokaklarda çocuk oynamalarının seslerini duyamıyoruz. İşte bu ortamda neyi nasıl öğrenmeliyiz?

Çocuklar aile ortamından koparılmış ve sanal dünyanın ninnilerinde sallanırken onu öğrenmeye motive etmek hayli güçleşti. Çağın en eski teknolojik aracı kalem ve kağıttır. Okumak ve yazmak çok basit, basit olduğu kadar da haz verici bir etkinliktir. Kağıt ve kalem dostluğunun hazzını yaşamayan öğrenciler küçültülmüş teknolojilerin egemenliğinden kurtulmadan başarı güç haline gelir. Burada bir karşı çıkış ya da eleştiri yapmıyorum, sadece öğrenmek  için  diğer  öğrenme araçla- rından mahrum kalmamanın gereğini vurgulamak istiyorum

Bilgi çağında bilginin  ve  öğrenmenin peşinden gitmenin  sadece oyun ve sanal eğlendiriciler aracılığı ile olamayacağını kabul etmek gerekir. Geçmişin bilgileri üzerine rasyonel düşünmek ve sorgulamak için kütüphanelerin yolunu unutmamak gerekir. Tarihin sayfalarında bilim, sanat, siyaset alanında topluma hizmet etmiş, topluma ışık tutmuş, bu günkü teknolojinin temellerini atmış gece gündüz bilime kafa yormuş insanların yaşam öykülerini, çalışma yöntemlerini,başarı stratejileri üzerine düşünmek, bu konuda araştırma yapmak gelecek için aydınlatıcı olabilir.

Hazır bilgi ile yetinmek yerine bilginin üzerine düşünmek, teknolojiler üzerine sorgulama yapmak ve en önemlisi yenilerini icat konusunda alternatifler aramak gençleri, öğrencileri daha çok mutlu eder . Özetle bilgi çağında öğrenen olmak, bu gün ortaya konulmuş bütün icatların üzerine basarak elli yıl, yüz yıl sonrasının düşüncelerini ortaya koyma çabası anlamına geliyor.

  1. Değişmeyen Gerçekler

İlkçağdan   günümüze   kadar geçilen yaşam   yolculuğuna baktığımızda yaşadığı ve sonraki çağlara ticaret, siyaset, bilim alanında başarılı insanlara rastlarız. Öbür taraftan da üretmeyen tüketen, model yerine modellerden bile haberi olmayan günlük yaşantı içinde yolunu kaybeden sürekli hayattan şikayet ederek ömrünü beyhude tüketenlere de rastlarız. Başarılı insanların hayatları üzerine yapılan çalışmalar bu insanların benzer özellikler gösterdiğini ortaya koymuştur. Başarılı insanların modellenmesi başarmak için yol gösterici olabilir. Başarılı insanların ortak özellikleri şöyle özetlenmektedir.

    • Sevgi: Başarılı, çalışkan insanların sevgi dolu olduğunu görürüz. Kendini sever. İşini sever. Yaptığı icat, keşif ya da buluşların insanları mutlu olmasını sever. Çünkü sevgi; sevgi ilginin, içsel enerjinin, duyguların bir alanda yoğunlaştırılmasıdır. İnsan sevdiği bir alanda başarılı olur; başarılı olduğu alanı sever. Hangi alanda çalışıyorsak çalışalım, hangi alanda akademik çalışma yapıyorsak yapalım, Neşet Ertaş’ın sazına aşık olduğu gibi, Van Gogh’un resmine aşkı gibi işe sevmelidir.
    • İyimser olmak: Başarılı insanlar her zaman iyimserdir. İçsel dünyalarında yenilgi ve karamsarlık yoktur. Her zaman sonuç alınacağına ilişkin farklı bir yol olduğunu düşünürler. Bir işte koşullar ne olursa olsun başarılı olunacağına dair sahip olunan inanca iyimserlik denir. Başarmak için   kuvvetli   bir inanca sahip olmak; başarmak, öğrenmek için gerekçeler bulmak demektir. İyimserlik daha iyi bir sonuç  almak, daha iyi bir gelecek yaratmak için izlenen bir stratejidir. Başarılı liderlerin her zaman bir farklı alternatifleri her zaman bir seçenek olarak duru ceplerinde.

Sabır/Sebat: Başarı içinde sabrı sebatı ve iyimserliği barındırır. İstenen başarının gelmesi boş bir çaba ile gelmez. Beklemek başarı getirmez. Varılmak istenen nihai hedef belirliyse iyimserlik kaybedilmeden sabır ve sebat göstererek adım adım ilerlemek gerekir. Sabır ve sebat çalışmayı, kararlılıkla hedefe doğru yürümeyi gerektirir. Hayat benim istediğim gibi gitmiyor demek bir tükenmek anlamına gelir. Çinli’lerin bambu ağacını yetiştirmesi, hayatta hiç bir şey yolunda gitmiyor diyenler için motive edici olabilir. Çinli’ler bambu ağacının tohumunu toprağa ekerler ve sulamaya başlarlar ve birinci yılın sonunda bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden gübrelenir, sulanır ve bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yılda da aynı işlemler tekrarlanmasına rağmen bambu ağacı yine yeşermez. Nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu ağacı toprağın dışına filiz vermeye başlar ve altı hafta gibi kısa sürede ağaç yirmi yedi metre boyuna ulaşır. Sabırla ve sebatla bambu ağacı tohumu beş yıl süresinde sulanıp gübrelenmeseydi ağacın var olmasından ve büyümesinden söz edilebilir miydi?

  • İrade Gücü: Başarılı insanlar kararlıdır. Bu gün bile güçlü liderlere baktığımızda verdiği kararlar ne olursa olsun sonuç alıncaya kadar kararlarının arkasında durduğunu görürüz. İrade, bir işi yapabilme gücü, itici güç anlamına gelmektedir. İrade gücü denen bu muhteşem sihirli güç öğrenmek ve başarmak için yeterli bir kaynaktır, yeter ki onun sihrini bilelim.
  • Tutku: Tutku, bir insanın isteme, duyma ve düşünmesine egemen olan güçlü eğilimdir. Uzun süreli ve kalıcı duygulanım durumudur. İnsan tutkusunun peşinden koştuğunda başarıyı kovalamaz,başarı onun peşini kovalar. Başarı tutkusu olan insanlar geçmesin ve şimdinin kendisine koyduğu engelleri aşar, yeni seçenekler üretmeyi, yeni çıkış yolları aramayı denerler. Başarılı insanların ortak özellikleri önlerindeki engelleri aşacak berrak görüşe sahip olmalarıdır. Başarıya ulaşmak isteyen bireyin , hayali ne kadar uzak  görünürse  görünsün işe o hayalinin gerçekleşebilecek tarafını keşfederek başlamalıdır. Tutkunun ilk adımı bilinenlerden hareket etmek değil farklı olanı denemektir. Starbucks’un kurucusu Howard Schults, “her kahve fin- canına kalbinizi de akıtıyoruz” diyerek tutkusunu dile getiriyordu. Bütün olumsuz eleştirilere ve rakiplerine rağmen sabırla, sebatla irade gücünü kullanarak işine tutkuyla bağlandığı için dünyanın en büyük perakende şirketinin sahibi olmayı başarmıştı.
  • Dürüstlük: Başarılı insanlar dürüsttür, işine hile karıştırmazlar. Bu gün olumsuz örneklere rastlayabilirsiniz, ancak bunların başarılarının buzdan yapılı olduğunu görürüz. İşe karıştırılan hileler kaleyi buzla inşa etmeye benzer. Yapılan işler doğruluk ve dürüstlük temeline dayanmadıkça, gerçek anlamda istenen sonuca ulaşmak olanaksızdır. Dürüstlük ve doğruluk insan karakterine işlememişse iç huzur bulunamaz ve birey kendini değerli hissedemez. Hayatta, akademik alanda başarılı olmayı istiyorsanız önce kendinize sonra yaptığınız işe dürüst davranmak zorundayız. Dürüstlük ve doğruluk erdemi işe yansıtılamıyorsa kalıcı başarının gelmesini beklemek boşunadır. Dürüstlük, başarıya giden sağlam adımları içerir. Kendinize, vicdanınıza hesap verebiliyorsanız, başkalarının yüzüne baktığınızda yüzünüz kızarmıyorsa, güven inşa edebiliyorsanız dürüst kalmışsınız demektir. Dürüstlük işiniz için, kendi iç huzurunuz için olmalıdır.

 

”Başarılı insanlar her zaman iyimserdir. İçsel dünyalarında yenilgi ve karamsarlık yoktur. Her zaman sonuç alınacağına ilişkin farklı bir yol olduğunu düşünürler.”

 

Süleyman BELEDİOĞLU

Eğitimci – Yazar